10 Mart 2020 tarihinden beri ülkemizin gündemimizdeki bir numaralı konu koronavirüs….
Maddi, manevi ve sosyal birçok yaralar açan koronavirüs ile mücadele sürerken, en az onun kadar tehlikeli bir konu var ki; o da kuraklık.
Kuraklık deyip geçmeyin!
Kuraklık demek kıtlık, kıtlık demek ise açlık demektir.
Bu doğal bir afet….
Şanlıurfa Ziraat Odası Başkanlığı kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla #kuraklıkkapıda
heşteki ile sosyal medyada paylaşımlar yapıyor.
Bu paylaşımlarda üreticilerin şimdiden hasar gören ürünlerini fotoğrafları ile paylaşmaları isteniyor.
Ürünler kuraklıktan kurudu...
Çiftçilerin ise gözü hükümetten gelecek destekte....
Lütfen bu çağrıya kurak verin ve Şanlıurfa Ziraat Odası’nın bu çabalarına destek olun. Sadece çiftçiler değil, hepimiz bu çalışmaya destek olup kamuoyu oluşturalım.
Çifti olmayanlar belki “Bana ne bundan” diyebilir ama sakın ha! Öyle düşünmeyin.
Neden mi?
Kuraklık sadece çiftçiyi mi etkiliyor?
Çiftçilik bir nevi doğa ile savaş gibi.
Ürünün rekoltesini ve kalitesini iklim belirliyor.
İklim mevsim normallerinde seyretmediğinde ise çiftinin alın teri heba oluyor.
Ama unutmayalım ki; çiftçinin zarar etmesi, ürünlerde rekoltenin ve kalitenin düşmesi sadece çiftçiyi etkilemiyor, hepimizi etkiliyor.
Nasıl mı?
Sebzeyi, meyveyi, ekmeği, buğdayı vs… vs… herşeyi pahalıya yememiz demektir bu.
Zaten çok uzun yıllardır tartışılan konu tarladaki ürünün satış fiyatı ile son tüketiciye ulaşma fiyatı arasındaki uçurum hep gündemde.
Çiftçinin tarlada 50 kuruşa sattığını marketlerde, pazar yerlerinde bir katı değil üç beş katı fazla fiyata satın alamıyor muyuz?
Bir de kuraklık afeti buna eklenip düşen rekolte ile birlikte çiftçinin maliyeti yükselince acaba bir kilo domatesi, biberi veya herhangi bir meyve sebzeyi kaç paraya satın alabileceğiz?
İşte bu yüzdendir ki “Bana ne” diyemeyiz.
Kuraklığın nedenlerini anlamak kolay, etkilerini tahmin etmek zor!
Bence kuraklık da en az koronavirüs kadar tehlikeli….
Son yıllarda konuşulan “Küresel ısınma” dedikleri konu her geçen gün biraz daha fazla etkisini göstermeye başladı. Tehlike çanları sürekli çalıyor.
Geçtiğimiz Ocak ayında Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nden (NASA) yeni bir Türkiye paylaşımı geldi.
NASA bu defa Türkiye'nin yer altı su rezervlerini gösteren bir harita yayınladı.
Resmi sitede yer alan bilgiye göre, Türkiye'deki yer altı suları ortalama seviyenin çok altında.
Ama toplum olarak hepimiz doğal olarak koronavirüs gündemine odaklanmışken bu rapor çok da ilgi çekmedi.
Son 50 yılda kaybedilen 3 Van Gölü büyüklüğündeki sulak alan aslında kuraklığa karşı olan hassasiyetin bir daha altını çiziyor.
Öte yandan uzun zamandır kamu spotlarında su tasarrufunun önemine dikkat çekiliyor.
Ama karoronavirüs gündemimizden dolayı bunlar da gözümüzden kaçıyor.
Münifesto şöyle; “Böyle harcamaya devam edersek, Türkiye'nin suyu yakın gelecekte tükenebilir. Bugün tasarruf yapmaya başlamazsak, yarın tasarruf yapacağımız suyumuz olmayabilir. Bugün duştan bulaşığa tüm alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirme vakti. Gün harekete geçme günü. Yarının suyunu kurtarmak için, hemen. Bugün.”
Lütfen bunu da dikkate alalım.
Bir yandan kuraklıkla suyumuz azalırken, diğer yandan suyu hunharca kullanma lüksümüz olmaz.
Bir diğer önemli konu ise sulama sistemleri.
Türkiye'nin tatlı sutüketiminin %73'i tarım sektöründe, %11'i sanayide, %16'i evsel kullanımda gerçekleşiyor. Su tüketiminin en yoğun olduğu sektör tarım sektörü ancak, tarımda da sulama sistemi tamamen vahşi sulama.
Bence Ziraat Odaları bu konuda da bir çalışma yapıp, vahşi sulama yerine suyu daha tasarruflu kullanan damla sulama sisteminin yaygınlaşması için çaba harcamalı.
Sorunun köklü çözümü ise kapalı basınçlı sulama sisteleri. Bunun için de DSİ'nin çok büyük yatırımlar yapması gerekiyor.
Ama mevcut şarlarda devlet damla sulama sistemlerine geçişle ilgili destekler sağlıyor. Bu desteklerden faydalanmak gerekir.
Bu sistemin yaygınlaşması için çiftçiler bilinçelendirilmei.
Bizler de bireyler olarak suyu tasarruflu kullanma konusunda gerekli özeni göstermek zorundayız.
Çünkü unutmayalım ki; kuraklık demenin diğer anlamı açlıktır….
Kalın sağlıcakla
İsmail ÇÖLKESEN